Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi'nde öğretmenlik yaparken TKP/ML örgütüne üye olduğu gerekçesiyle 12 Eylül askeri darbesinden sonra askerler tarafından gözaltına alınan ve 25 Mayıs 1981'de öldüğü ailesine bildirilen Ali Ekber Yürek'in, 12 Eylül referandumundan sonra ailesinin başvurusu üzerine Afşin Cumhuriyet savcılığı soruşturma başlattı. Afşin Cumhuriyet Savcısı Mehmet Kuş, 30 yıl sonra açtığı dosya kapsamında Tunceli'nin Ovacık İlçesi Cumhuriyet Savcılığı'na bir talimat yazarak, Ali Ekber Yürek'in işkence ile öldürülüp öldürülmediğinin tespiti için mezarının açılmasını ve mezardan alınacak kemiklerin İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmesini istedi.
5 SAATTE AÇILDI
Afşin savcısının istemi üzerine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi'nden çağrılan arkeolog Ayhan Yiğit, Doç. Dr. Pınar Gözlük , Elazığ Adli Tıp Kurumu'ndan uzman Hüseyin Kafadar ve Ovacık Cumhuriyet Savcısı İbrahim Korkmaz bugün Ali Ekber Yürek'in mezarının bulunduğu Ovacık'ın Güneykonak Köyü'ne gelerek mezarı açtı. İş makinesi yardımıyla 5 saatlik bir çalışmayla açılan mezardan Yürek'e ait kemikleri çıkaran uzmanlar özel torbalara koyup mühürledikten sonra incelenmek üzere İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderdi.
Öğretmen Ali Ekber Yürek'in mezarının açılması nedeniyle Güneykonak köyüne gelen Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) üyesi bir grup, Yürek'in fotoğraflarını taşıyarak slogan attı. BDP'nin destekleği bağımsız miletvekili adayı Ferhat Tunç ve Tunceli Belediye Başkanı BDP'li Edibe Şahin mezarın açıldığı yere gelerek yaptıkları basın açıklamasıyla 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını ve o dönem mağdur olan herkesin dosyasının tekrar açılmasını istediler.
AĞABEYİ SAVCILIĞA BAŞVURDU
Ali Ekber Yürek'in ağabeyi Mehmet Yürek, kardeşinin işkence sonucu öldüğünü ve gerçeklerin 30 yıl sonra da olsa ortaya çıkması için dosyanın yeniden açılması için Afşin Cumhuriyet Savcılığı'na başvurduklarını belirterek şunları söyledi:
"12 Eylül referandumundan hemen sonra rahmetli kardeşimin ölüm sebebinin ortaya çıkması için ve dosyanın zaman aşımına uğramaması için Afşin Cumhuriyet Savcılığı'na başvuru yapmıştım. Ve süreç bugün bizi bu noktaya getirdi. Bu durumu annemizden sakladık. 82 yaşındaki annemiz bu acıya dayanamayacağı için süreci ve mezarın açılacağını kendisine söyleyemedik. Dayanamazdı bir daha mezarın açılmasına ve farklı bir gerekçe ile Tunceli merkeze yolladık. Annem her duyduğu ölüm haberinde gerek dağdaki biri olsun gerek polis ve asker hep ağlar ve derki ben o anaların çektiği açıyı hissediyorum. Yıllarca bu böyle devam etti . Acıyı hep yüreğimizde taşıdık"
Kardeşinin kemiklerinin çıkarılmasının kendileri için tahammülsüz bir acı olduğunu belirten Mehmet Yürek, tek umutlarının yargıda olduğunu söyledi. Dönemin sıkıyönetim komutan yardımcısı Tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu'nun kardeşiyle ilgili böyle bir adamın Afşin'e gelmediğini söylediğini anlatan Yürek, "Eğer insan olsaydı ve şunu söyleseydi ben o günün koşullarında bir emir kuluydum bana söyleneni yaptım, bana verilen emirler doğrultusunda bu işkenceleri, bu katliamları yaptırdım deseydi onu anlardım. Ama medyada tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu'nun açıklamalarını izlediniz ve 'böyle bir insan yoktu' dedi. Biz hemen ertesi gün Yusuf Haznedaroğlu'nun kardeşimin cenazesini bize teslim ettiği tutanağı ve otopsi doktor raporunu biz basınla paylaştık. Ben 12 Eylül döneminde kardeşimin ölüsünü savcı kararı ile Afşin'den alarak askeri konvoy ile Afşin dışına çıktım ve bugün o komutan inkar ediyor. Dönemin sıkıyönetim komutan yardımcısı emekli tümgeneral Yusuf Haznedaroğlu'nun 3 defa kardeşimin işkencesine katıldığını 50 tanıkla kanıtladık. Eğer bu referandum sonucunda oluşan yargı sisteminde, yargı gerçekten vesayetten kurtuldu ise arındı ise adalette artık tecelli edecektir. Bu artık sadece bizim ailenin sorunu değil, binlerce, yüz binlerce 12 Eylül mağdurunun yani Türkiye'nin sorunudur. Bu dava işkencede katledilen insanlarımızın, sakat bırakılan, yılarca gerekçesiz zindanda tutulanların ve haksızlığa uğrayan herkesin davasıdır. Bugün kardeşimin mezarına vurulacak kazma 12 eylül süreci ile hesaplaşmanın sürecini başlatıyor"
DAVANIN GELİŞİMİ
25 Mayıs 1981'de, İstanbul'da yaşayan ağabeyi Mehmet Yürek, Afşin'e çağrıldı ve kardeşinin cesedi kendisine teslim edildi. Ağabey Mehmet Yürek'e göre kardeşinin dudakları, dişleri, el ve ayak parmakları, cinsel organı yanık ve çürükler içindeydi. Sol kolu, kaburgaları ve omzu kırıktı. Karın ve göğüs bölgesiyle sırt bölgesinin tamamına yakını siyah ile mor arası bir renkteydi. Yürek'e, kardeşinin 'parkasının ipiyle kendisini asarak intihar ettiği' söylendi. Fakat hücrenin yüksekliği bir metreydi. Ali Ekber'le yakalanan Kalender Hışır, genç öğretmenin iki hafta boyunca işkence gördüğünü, üzerine yüksekten kum torbaları atılarak öldürüldüğünü ileri sürdü. O tarihte, Ali Ekber'in ölümünü soruşturan Savcı Hüseyin Türker, doktorun 'solunum yetmezliği' teşhisine dayanarak takipsizlik verdi. Hışır'ın ifadeleri dikkate alınmadı.
YENİ SORUŞTURMA AÇILDI
Ağabey Yürek, kardeşinin ölümüyle dosyanın tekrar açılması için savcılığa başvurdu ve eski Adana Bölgesi Sıkıyönetim Komutanı Yusuf Haznedaroğlu, sorguya katılan asker ve polisler, doktor ve savcıdan şikayetçi oldu. Darbeciler hakkındaki suçlama, 2011/150 soruşturma numarasıyla Ankara Özel Yetkili Başsavcılığı'nca yürütüldüğü için buraya gönderildi. Ali Ekber'in işkence sonucunda ölümüyle ilgili evraksa Afşin Başsavcılığı'na iletildi. Dosya, Savcı Mehmet Kuş'a geldi. Savcı Kuş, 2010/2459 sayılı dosyayı açtı. Önce Yürek'in ve bir tanığın ifadesini aldı.